Ana içeriğe atla

Başarısız Ama Mutlu

    Pek sosyal bir insan değilim. Çevremdekiler bu özelliğimin ketum kimliğimden geldiğini söylüyor. Laflarımı sık eleyip ince dokuduklarımı sanıyorlar. Tüm içtenliğimle dileyerek söylüyorum, keşke bu doğru olsaydı. Keşke, ağzımdan çıkanları duyan kulaklarım, bir sonraki kelimemi düşünecek işlevsel bir zihnim olsaydı. Maalesef, içimdeki ilkel ve yaramaz çocuk dikkatimi bir oradan bir buraya çekiyor. Nerede parlak bir nesne görse ona takılıp kalıyor. Ya da sesin fazladan geldiği yere odaklanıyor. Bu da insanları dinlememi, düşünmemi ve onlara cevap vermemi güçleştiriyor. Öte yandan, dikkatim etraftaki parlak nesnelerden ya da gürültülerden dağılmadığı koşullar altında çok da güzel işliyorum. Yine de dikkat dağınıklığım aklıma sinsi bir tilki soktu. Ortaokulda çok zeki ama çalışmıyor denilen ve dershane hocalarımın övüp bitiremediği ben aslında pek de zeki olmayabilir miydim? Bu kabul dahi edilemez. İlkokul öğretmenim, Yasemin Hanım bana ve anneme asla yalan söylemezdi. Ya da… Söyler miydi? Zeki insanlara duyduğum amansız ihtirasın meyvesi olan dedektif dizileri bağımlılığım, Yasemin hanımın arlanmaz bir yalancı olduğunu fark ettirdi bana. Yazımın sonunda paylaştığım fotoğraf da sanırım bunu yüzüme bir tokat gibi vuruyor.

    Hemen Yasemin Hanımı yalancı yapmak doğru olmaz. Fevri ve düşünmekten kaçmayı temel ilkesi edinmiş doğam, suçu Yasemin Hanıma atmak istese de buna izin vermeyerek konuyu el verdiğince eşeleyeceğim. Dedektif dizilerinden kastım, “Sherlock Holmes” kitabından esinlenerek yayınlanmış diziler ve filmler. Açıkçası hepsi bir suçu çözmeye veya zanlı peşinde koşmaya uğraşmıyor. Hatta aralarından en sevdiğim, kibirli olduğu kadar zeki bir doktoru konu alıyor. Bu doktorun müthiş ünlü, özlü bir sözü var; Türkçeye çevirerek haksızlık edemeyeceğimden olduğu gibi alıntılıyorum, Use It. Tabii, posterinde, bunu derken elinde de bir beyin tutuyor. Bu sözü korkutucu ve acımasız buluyorum çünkü Gregory House’nin posterinde hitap ettiği kişilerden birisi benim, belki bayrak dahi tutuyor olabilirim. Dikkat dağınıklığı zamanla geçen, önemsiz bir rahatsızlık değilmiş. Dikkat dağınıklığı insanın zekasına ve zihnine ket vuran, onu zincirleyen zorba bir gardiyanmış. Bunun farkına varmak zekanın tanımını benim için değiştirdi. Ne kadar zeki olduğumun, onu kullanamadığım sürece bir önemi olmadığını ve Yasemin Hanım’ın aslında pek de bir yalancı olmadığını fark ettim. Yasemin Hanım içimdeki madeni görmüş olmalı ki bana zeki dedi. Çalışmıyor derken de belki o madenin gereğinden fazla derinlerde olduğunu ima etmişti. Yasemin Hanımın ne demek istediğini kesin olarak bilemesem de öğrendiğim çok değerli bir cevher var. O da, benim tam anlamıyla salak olmadığım. Bu farkındalığın ne kadar güven vermesi gerekiyor gibi hissetsem de tam tersi kendime olan güvenimi azalttı. Kendime gururla tam anlamıyla salak değilim diyemiyorum, desem de bundan keyif alamıyorum. Normal şartlarda zihnimin işlevsel olması için en az iki Türk kahvesi içmem gerektiği farkındalığı beni üzüyor. Müthiş havalı, kıyak bir arabam var ama yakıtı her an bitecekmiş gibi hissediyorum. Tamam, müthiş havalı, kıyak bir araba belki diyemem ama makul standartları karşılayacak, para düşmanı yakıt fiyatlarından dolayı tüp taktırdığım bir sedan arabam var diyebilirim. Elimin altındaki bu arabaya her an erişemiyor oluşum beni çıldırtsa da dikkat dağınıklığı olan ortalama zekalı birey kimliğimi kabullenmem gerekiyor sanırım.

    Kendimi bildim bileli, zeki olmam gerektiği fikriyle yetiştiriliyor, tembih ediliyorum. Sınavlarımda yüksek almalıyım, Fahriye teyzenin çocuğunu geçmeliyim. Geçmeliyim ki, arkamdan aptal demesinler. Fahriye teyzenin yaramaz çocuğundan yüksek not almak benim mutluluk kaynağım olmamalı. Bir nedeni; standartı çok düşük tutuyor oluşum, ama daha önemli bir diğer nedeni de mutluluğumun çok zayıf dallara tutunuyor oluşu. Her zaman başarılı olamayacağım, hatta başarısızlıklarım kazançlarımdan çok daha fazla olacak. Dolayısıyla, mutluluğumu başarıma, hatta diğerlerinin başarısına dayandırmam beni mutsuz bir kadere sürükleyecek. Hayat patikasında, başarılı olup mutsuz olacağıma, başarısız bir avanak olup göl kenarında dikkatim dağılmış biçimde keyif çatmak istiyorum.

Gür, M. (n.d.). Dr.House. Retrieved from http://blog.milliyet.com.tr/dr-house/Blog/?BlogNo=527414

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rhetoric in Hobbes' Leviathan

  Hobbes’ Word Play Hobbes argues in favor of a monarch or an oligarch. To be more precise, he is in favor of the idea that multiplicity comes with complexity, harming the integrity of the state. In his opinion, men are mostly power-driven, greedy beings who must surrender themselves to a sovereign power that can spread the terror of punishment. According to Hobbes, this fear of punishment is the only effective motivating force that can keep people from brutally murdering each other. While this Hobbesian idea of the state portrays the sovereign’s subjects almost as though they are slaves, this essay will argue that Hobbes is not fundamentally against liberty and allows it within the constraints of laws. Hobbes's description of liberty suggests that only external impediments are against freedom. He states that liberty is “the absence of external impediments” (189) and, although these impediments may take away man’s power to do what he would, they do not prevent men from using th...

Rousseau on Legitimacy of State

Hobbes'dan sonra Rousseau okumayı Proust'tan sonra Daphnes ve Chloe okumaya benzetiyorum. Proust aşkı öyle yapay, çıkarcı ve öyle çirkin yansıtıyor ki, ondan sonra okuduğun her romana ister istemez Proust'un realist bakış açısından bakıyorsun. Belki de realizm sevdamı bırakmalıyımdır. Hobbes'un determinist bakış açısı da birçok argümanını epey ikna edici kılıyor. Bazen bu bakış açısından kaçmak istiyor insan. Hobbes kimmiş lan, ben ölümlü tanrıya irademi falan teslim edemem, gayet özgürüm demek istiyor. Yine de gel gör ki Hobbes haklı. Nasıl, Kant ödev ahlakında nasıl ki herkes davranışlarının topluma yansıdığını varsayarak hareket etmeli diyorsa, Hobbes da yapılmak istemediğini yapma diyor. Buna karşı çıkmak da biraz zor. Rousseau abi Social Contract'ında denese de Emile kitabındaki ikna ediciliğini devam ettiremiyor gibi hissediyorum. Birazdan okuyacak olduğun yazıda da oldukça soyut fikirler göreceksin ve yer yer kendine e ama niye diye soracaksın. Bil ki ben de ...

Hobbes’ Paradox

Hobbes’ Paradox Resolved According to Hobbes, people are born with passions that ultimately lead them into a never-ending war. They require artificial power to stop killing each other. Unless such a power is erected, Hobbes suggests, leaving the state of nature is impossible since people are not inclined to cooperate and trust each other. The core reason why it is impossible to leave the state of nature is because of the innate passions people have that drive them to be constantly in conflict. Hobbes states that in the condition of nature, “any reasonable suspicion” renders any covenant or promise invalid since “bonds of words are too weak to bridle men’s ambition, avarice, anger, and other passions…” (196). Here, Hobbes highlights the importance of punishments, suggesting that without the motivating fear of punishments, covenants are practically invalid. It is also important to understand what Hobbes means by the condition of nature. He argues that because men are born equal, they...