Ana içeriğe atla

Eğitim Platfromu Olarak Sosyal Medya

 


Modern dünyayı eleştirmek inanılmaz kolay. Onun yorucu doğasından başlayıp, insanın tabiatına aykırı olduğuna kadar gidebilir, çok da istersek adaletsizlikten ve yolsuzluktan bahsedebiliriz. Bunu yaparken kapitalisimin insanın aç gözlü doğasını ortaya çıkardığını ve sosyal medyanın da toplum normları olmasaydı insanların vahşi yüzünü gösterdiğini öne atabiliriz. Bunlar halihazırda defalarca söylenmiş ve konuşulmuş meseleler. Fakat söylenmeyen bir şey varsa o da sosyal medyanın yararlardır! Sosyal medyada gezmek benim için müthiş önemli. Şu ana kadar bu muhalif fikrimi hiç dile getirmemiştim fakat Emre Dirağ’nın “Sosyal Medyanın Kara Kitabı” bana nihayetinde dur, artık senin de konuşma vaktin geldi dedirtti. Artık konuşuyorum, ben sosyal medyayı amansızca, vahşice, şehvetle ve fevkalede bir ihtirasla seviyorum!

Sosyal medyaya olan aşkım sosyal yeteneklerden mahrum olmamla başladı. Görüp görebileceğiniz en patavatsız insanlardan biriyim, ve bunun sebebi inanın kötü niyetimle alakalı değil. İnsanların ne kuyusunu kazmayı düşünür, ne de onlara zarar vermeyi göze alırım, sadece onları uzaktan yargılar ve ayıplarım. Bunu da şeytani bir tavırla değil de, bir bilimadamının bir şempanzeyi incelemesindeki nötr tutum gibi tarafsız ayıplar ve kendi nazarımda hükümler veririm. Demem o ki, kötü bir insan sahiden değilim, hepimizin içinde yaşayan şeytan benim içimde de yaşıyor ama yüzeye çıkmasını engelliyorum. Patavatsızlığım ne diyeceğimi  bilmememden dallanıyor ve budaklanıyor. Akraba ziyaretine gideriz, babam yıllardır görmediği amcasını görmüştür ve beni tanıştırmak ister; normal insanlar için bu olağan hatta tabii bir talepken benim işkencelerin ve ıstırabların en ağırıdır. Babamın amcasının bana yönelteceği sorulara vereceğim cevapları düşünmeye çalışır, aralarından en uygun olanını söylemek isterim fakat o da ne? En uygun olanı hangisi bilmiyorum ki! Elini uzatan amcamın elini acaba ne kadar tutmalı, sıkmalıyım? Hatta daha kötüsü öpmeli miyim? Peki öperken ortamı yumuşatması için araya birkaç kelime sıkıştırmalı mıyım? Bu mücadeleleri atlattım diyelim, iş konuşma faslına geldiğinde ne yapacağım? Etrafımdaki kimse benim gibi düşünmüyor ki, daha kötüsü etrafımdaki kimse ne düşünüyor bilmiyorum ki?

Dürüst olmak gerekirse sıradan insanların fikirleri zerre umrumda değil, onları nasıl ve niye sundukları beni daha çok ilgilendiriyor. Eğer başkasını fikri için dinlemek istersem gider bir felsefe kitabı okurum, insanların ben istemeden anlattıkları fikirlerin çok daha sofistike hallerini orada görüyorum. Fakat insanlar ne zaman ve niye fikirlerini sunuyor, diğer insanlar da bu fikirlere nasıl tepkiler veriyor benim sadece gerçek hayatta inceleyebileceğim konulardı, sosyal medya gelene kadar. Sosyal medya benim amcamla konuşmamda acaba ne desem de istenilen tepkiyi alırım kaygımı giderdi, çünkü artık biliyorum ki altmışlı yaşlardaki amcaların birçoğu tarihi felsefeye ve arabaları bilime tercih ediyor. Bölümümü niye seçtiğimi sorduğunda artık bölümümü anlatmak yerine konuyu onun döneminde bölümlerin ne kadar farklı olduğuna çekebilir ve kendi sosyal eksikliğimi maskeleyebilirim. Bunların hepsi sosyal medya sayesinde oldu

Emre Dirağ kitabında sosyal medyada insanların şeytanlarını ve meleklerini en uç tasvirleriyle sergilediğini söylüyor. Daha doğru bir sav olamazdı Dirağ Bey, fakat bu sosyal medyayı şeytani bir platform yapmaktan öte benim için eşi benzeri görülmemiş bir eğitim platformu yapıyor. Toplum insanların karakterlerini üzerine yaptığı gayritabii baskıyla yontuyor, değiştiriyor ve şekillendiriyor. Ben öte yandan, değişemiyorum, çocukluktaki salaklığımı bir kenara bırakıp bulunduğum sosyal ortama kendimi adapte edemiyorum. Hala toplumun benden ne istediğini bilmiyorum. En büyük dileğim, bütün samimiyetimle söylüyorum karakterimin toplumun o ağır baskısının altında ezilmesi ve beni bu amansız sosyal anksiyeteden kurtarması. Nihayetinde sosyal medya olmasaydı, ailede içine kapanık, yabani ve ketum biri olarak bilinir, ayıplanır ve babamı utandırırıdım.

Dirağ, E. (2019). Sosyal Medyanın Kara Kitabı. Altıkırkbeş Basın Yayın.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rhetoric in Hobbes' Leviathan

  Hobbes’ Word Play Hobbes argues in favor of a monarch or an oligarch. To be more precise, he is in favor of the idea that multiplicity comes with complexity, harming the integrity of the state. In his opinion, men are mostly power-driven, greedy beings who must surrender themselves to a sovereign power that can spread the terror of punishment. According to Hobbes, this fear of punishment is the only effective motivating force that can keep people from brutally murdering each other. While this Hobbesian idea of the state portrays the sovereign’s subjects almost as though they are slaves, this essay will argue that Hobbes is not fundamentally against liberty and allows it within the constraints of laws. Hobbes's description of liberty suggests that only external impediments are against freedom. He states that liberty is “the absence of external impediments” (189) and, although these impediments may take away man’s power to do what he would, they do not prevent men from using th...

Rousseau on Legitimacy of State

Hobbes'dan sonra Rousseau okumayı Proust'tan sonra Daphnes ve Chloe okumaya benzetiyorum. Proust aşkı öyle yapay, çıkarcı ve öyle çirkin yansıtıyor ki, ondan sonra okuduğun her romana ister istemez Proust'un realist bakış açısından bakıyorsun. Belki de realizm sevdamı bırakmalıyımdır. Hobbes'un determinist bakış açısı da birçok argümanını epey ikna edici kılıyor. Bazen bu bakış açısından kaçmak istiyor insan. Hobbes kimmiş lan, ben ölümlü tanrıya irademi falan teslim edemem, gayet özgürüm demek istiyor. Yine de gel gör ki Hobbes haklı. Nasıl, Kant ödev ahlakında nasıl ki herkes davranışlarının topluma yansıdığını varsayarak hareket etmeli diyorsa, Hobbes da yapılmak istemediğini yapma diyor. Buna karşı çıkmak da biraz zor. Rousseau abi Social Contract'ında denese de Emile kitabındaki ikna ediciliğini devam ettiremiyor gibi hissediyorum. Birazdan okuyacak olduğun yazıda da oldukça soyut fikirler göreceksin ve yer yer kendine e ama niye diye soracaksın. Bil ki ben de ...

Hobbes’ Paradox

Hobbes’ Paradox Resolved According to Hobbes, people are born with passions that ultimately lead them into a never-ending war. They require artificial power to stop killing each other. Unless such a power is erected, Hobbes suggests, leaving the state of nature is impossible since people are not inclined to cooperate and trust each other. The core reason why it is impossible to leave the state of nature is because of the innate passions people have that drive them to be constantly in conflict. Hobbes states that in the condition of nature, “any reasonable suspicion” renders any covenant or promise invalid since “bonds of words are too weak to bridle men’s ambition, avarice, anger, and other passions…” (196). Here, Hobbes highlights the importance of punishments, suggesting that without the motivating fear of punishments, covenants are practically invalid. It is also important to understand what Hobbes means by the condition of nature. He argues that because men are born equal, they...