Ana içeriğe atla

Kötücül Mazlumlar

 


Kendime alenen feminist diyecek cüretkârlığa sahip değilim. Özellikle bilginin korkutucu derecede hızlı yayıldığı bu dönemde insanın kendine bir sıfat koyması büyük cesaret istiyor. Her an benden bilgili birinin çıkıp, amansızca beni eleştirmesini bekliyorum. Bu korkum yersiz de değil. Önü durdurulamaz korkum, sosyal medya platformlarında paylaştığım masum yorumlara gelen nefret söylemleriyle doğdu. Bundan dolayıdır, kendime bir sıfat takamıyorum. Marksist desem, birisi çıkıp hayır Fenerbahçeliler Marksist olamaz diyor. Ne alaka, konu oraya nasıl geldi dememe kalmadan, giydiğim gocukların fotoğrafını biri önüme çıkartıp bu markayı giyip kendine nasıl Marksist dersin diyor. Her taraftan kurşunların geldiği muharebede, ben, kendimi, çapraz ateşin ortasında buluyorum. Kafamı sağa çeviriyorum, hayvan düşmanıyım, sola çeviriyorum kapitalist düzenin yozlaşmış bir ürünüyüm. Önüme bakmak istiyorum, bu sefer de reklamlar benim aylar önce beğendiğim ama enflasyonun acımasız ve soğuk tokadıyla alamadığım parfümü gözüme iliştiriyor. Ben de bükemediğim eli öpüyorum ve bilgisayarımı kapatıp çay yapıyorum. Bakay’ın Delirtilen Kadınlar’da resmettiği kadınlar gibi bir tür edilgen edici bir güce maruz kalıyorum. Edilgen bırakılmaktan rahatsızlık duysam da yaşadığım tatsız internet serüveninde, kadınların geçmişte yaşadığı zulmün, minyatür bir yansımasını görüyorum. Bu zararsız gözüken serüvenleri inceledikçe de Bakay’ın Mary Wolfstonecraft’ın determinist bakış açısına yaptığı imaları daha net görmeye başladım. Fakat eşelemek istediğim konu bu determinist açının feminist bağlama nasıl yansıdığı değil. Kurcalamak istediğim konu, mazlumların nasıl baskılandığı sorusu da değil. Ben, Wolfstonecraft’ın ya da Bakay’ın acımasız determinist dürbünüyle kötü adam kostümü içerisindeki mazlumları incelemek istiyorum.

Determinist düşüncenin temelinde hür iradenin varlığını bir illüzyona indirgemek ya da reddetmek var. Zira, determinizm, esansında nedensellik ilkesini merkezine alıyor. Bir topu havada gören bir determinist, o topun kaderinin havada olduğunu söylemez. Determinist kişi, topu havaya fırlattıran neden sonuç zincirlemesiyle ilgilenir. Ben, internet mecrasındaki tedirginliğimi insanların anonimken fevri ve tahammülsüz davranışlarına bağlayabildim. On dokuzuncu yüzyıl kadınlarının eğitimden mahrum kalmalarını ataerkil düzenin baskılayıcı etkisinin bir ürünü olduğunu da anlayabildim. Fakat bu neden sonuç ilişkilerini kurarken, tek boyutlu düşünüyorum. Başka bir değişle, Wolfstonecraft’tan ve Bakay’dan ödünç almak istediğim o determinist dürbünü doğru kullanamıyorum. Bu iki değerli yazarın kemiklerini sızlatmamak ve hakkıyla bu dürbünü kullanabilmem için bu baskılanma hikayelerine çift taraftan bakmam gerekiyor. Dolayısıyla dürbünü biraz uzaklaştırıp, baskılayan tarafı yani kötü adamları da incelemeliyim. Bu kötü adamların arasında her kesimden, her türden insan var. Onlar, fütursuzca azınlıkları, mazlumları ve kadınları eziyor, yeri geliyor yaftalıyor, duvardan duvara vuruyor. Bu görüntü benim midemi ne kadar bulandırsa da katlanmak zorundayım zira sorunun temelini anlamak için eleştirmekten öte yapmam gereken bir şey var. O da anlamak. Kötünün niye kötü olduğu pek sık sorulmuyor zira kötü olmak için bir tür güç gerektiği varsayılıyor. Fakat, Bakay’ın kitabında kadınlara yapılan zulümlerin yanında çevresel faktörlerin önemi, bana, bu güç denilen kavramın iradeden farklı olduğunun fark ettirdi. Bu güç ile irade illüzyonunun arkasına saklanıp, baskılayanları dur durak bilmeden yargılıyor, rencide ediyor, eleştiriyoruz. Nihayetinde, elinde muazzam güçlere sahip olan herkesin bu gücü kontrol edebileceğini varsayıyoruz. Elbette, dilimin varmaya çalıştığı nokta baskılayanların masumluğu değil. Ortak bir alanda buluşmaya, iki tarafı da suçlamamaya çalışıyorum. Erkeklerin, kadınların üzerindeki haksız egemenliği fiziksel farklılıkların bir ürünü. Azınlıkların maruz kaldığı zulümler, savaş zamanı öne sürülen aşırı vatansever fikirlerin bir ürünü. Daha nice örnek var ama resmetmeye çalıştığım tuvali örneklerle doldurabileceğimi düşünmüyorum. Çevresel faktörlerin üzerimizde oluşturduğu etkinin bir tepkimesiyiz. Nasıl şekillendiğimiz yaşadıklarımıza bağlı ki bunlar da her zaman bizim kontrolümüz altında olmayabiliyor. Bu salgının yaşanması ve benim gitgide utangaç, çekingen birine dönüşüyor olmam yaşadığımız çevreye uyum sağlamaya olan yatkınlığımızın bir örneği. Eminim ki, Aristo bu dönemde yaşamış olsaydı, kadınlarla erkeklerin bariz eşitliğini savunurdu. Fakat maalesef ki antik yunanda yaşadı ve kadınlara, erkeğin eksik varlıklarıymış gibi baktı. Ve maalesef ki bazı insanlar talihsiz mahallelerde, talihsiz insanların yanında olarak, onları dinleyerek büyüyor. Sonucunda da kötü adam kostümü giyen mazlumlara dönüşüp diğer mazlumları dönüştürüyorlar.

Kötücül davranışların nedenlerini bilmek onları meşrulaştırmasa da onlara duyacağımız kini ve nefreti örseleyebilir ki bu da onlara yardımcı olmamızı sağlayabilir. Zira, sağlıklı kimsenin bilinçli haliyle kötü olmak istediğini düşünmüyorum, daha doğrusu düşünmek istemiyorum. Kadın ve erkek arasındaki eşitlik o talihsizlere, eğitimli ve farkındalığı yüksek insanlara bariz geldiği kadar açık gelmiyor. Irk ve ulus kavramının bireyin insanlığına bir şey katıp katmadığını anlayamayabiliyorlar. Bu farkındalıkların eksikliğinin onların kötücül niyetlerinden kaynaklandığını düşünmüyorum. Tam da bu sebepten onlara kötü adam kostümü içerisinde mazlumlar diyorum. Onlar da tıpkı diğerleri gibi mazlum çünkü anlayamıyorlar, çünkü anlamaları gerektiğini bilmiyorlar.

Bakay, G. (2019). Delirtilen Kadınlar (Vol. 2). İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rhetoric in Hobbes' Leviathan

  Hobbes’ Word Play Hobbes argues in favor of a monarch or an oligarch. To be more precise, he is in favor of the idea that multiplicity comes with complexity, harming the integrity of the state. In his opinion, men are mostly power-driven, greedy beings who must surrender themselves to a sovereign power that can spread the terror of punishment. According to Hobbes, this fear of punishment is the only effective motivating force that can keep people from brutally murdering each other. While this Hobbesian idea of the state portrays the sovereign’s subjects almost as though they are slaves, this essay will argue that Hobbes is not fundamentally against liberty and allows it within the constraints of laws. Hobbes's description of liberty suggests that only external impediments are against freedom. He states that liberty is “the absence of external impediments” (189) and, although these impediments may take away man’s power to do what he would, they do not prevent men from using th...

Rousseau on Legitimacy of State

Hobbes'dan sonra Rousseau okumayı Proust'tan sonra Daphnes ve Chloe okumaya benzetiyorum. Proust aşkı öyle yapay, çıkarcı ve öyle çirkin yansıtıyor ki, ondan sonra okuduğun her romana ister istemez Proust'un realist bakış açısından bakıyorsun. Belki de realizm sevdamı bırakmalıyımdır. Hobbes'un determinist bakış açısı da birçok argümanını epey ikna edici kılıyor. Bazen bu bakış açısından kaçmak istiyor insan. Hobbes kimmiş lan, ben ölümlü tanrıya irademi falan teslim edemem, gayet özgürüm demek istiyor. Yine de gel gör ki Hobbes haklı. Nasıl, Kant ödev ahlakında nasıl ki herkes davranışlarının topluma yansıdığını varsayarak hareket etmeli diyorsa, Hobbes da yapılmak istemediğini yapma diyor. Buna karşı çıkmak da biraz zor. Rousseau abi Social Contract'ında denese de Emile kitabındaki ikna ediciliğini devam ettiremiyor gibi hissediyorum. Birazdan okuyacak olduğun yazıda da oldukça soyut fikirler göreceksin ve yer yer kendine e ama niye diye soracaksın. Bil ki ben de ...

Hobbes’ Paradox

Hobbes’ Paradox Resolved According to Hobbes, people are born with passions that ultimately lead them into a never-ending war. They require artificial power to stop killing each other. Unless such a power is erected, Hobbes suggests, leaving the state of nature is impossible since people are not inclined to cooperate and trust each other. The core reason why it is impossible to leave the state of nature is because of the innate passions people have that drive them to be constantly in conflict. Hobbes states that in the condition of nature, “any reasonable suspicion” renders any covenant or promise invalid since “bonds of words are too weak to bridle men’s ambition, avarice, anger, and other passions…” (196). Here, Hobbes highlights the importance of punishments, suggesting that without the motivating fear of punishments, covenants are practically invalid. It is also important to understand what Hobbes means by the condition of nature. He argues that because men are born equal, they...