Soğuk bir Ankara akşamıydı. Bir sonraki gün olmayacakmış
gibi kombiyi sonuna kadar açmış, kalın çoraplı ayaklarımı peteğe dayamıştım.
Telefonumu bir kenara bırakmış, bana hayatımın en acımasız farkındalığını kazandıracağından
bir haber Luiselli’nin “Bana Sonunu Söyle” adlı kitabını okuyordum. Kitap
adaletsiz bir dünyanın ve onun en büyük çocuğu olan ırkçılığın çirkin yüzünü
resmediyor. Bu resim bana pek klişe gelmişti ama olaylar dizisi öyle akıcıydı
ki yazarın anlatısının içerisinde kaybolduğumu ancak kitabın sonlarına doğru anlamıştım.
Her sayfa bir sonraki sayfayı hırsla çevirtecek merak tohumları serpiştiriyordu,
“e peki şimdi ne olacak” sorularıyla delirtiyordu. Kitap bittiğinde kendimi
nahoş bir umutsuzlukuğun içinde bulmuştum. Her sayfasını sonrasında ne
olacağını bilmek için çevirdiğim, amansızca “Bana Sonunu Söyle” dediğim kitabım
artık bitmiş ve tozlu raflardaki yerini almıştı. Bundan sonra sonunu söylemesini
isteyebileceğim bir kitabım yoktu. Mutsuzdum ve yorgundum, sadece bitirmek için
okuduğum bu kitabın sona ermesi bende tahayyülü olmaz tesirler bırakmıştı.
Fakat, niye? Niye salt bitirme arzusuyla okuduğum bu kitap bittiğinde beni üzer
ki? Bu retorik gözüken fakat temelinde ruhumda çok önemli bir kısmı eşeyelen
sual beni bu satırları yazmaya sevk etti. Bana bir şeyi bulmak için aradığımı
değil de, aramak için aradığımı gösterdi.
Maslov, zamanında bir fikir öne atıyor ve bir piramitten
mutlu olacağımızı öne sürüyor. Piramıdın alt katlarına temel üstteki katlara da
daha sofistike ihtiyaçlar yerleştiriyor. Bütün ihtiyaçlarımızı karşılarsak
dahi, nihahi ve hakiki bir mutluluğa erişemeyeceğimizi tembihliyor. Böylesine
bir mutluluk salt kendimizi başararak varolabilirmiş. Maslov’un bu fikri pek
enteresan gelmişti, hatta “Bana Sonunu Söyle” kitabını okurken de acaba ben de
mi kendimi başarıyorum demiştim. Bir hobim ile uğraşıyor ve kendimi o hobinin
rahalatıcı ve bir o kadar bağımlılık yapıcı tesirine bırakıyordum. Her
seferinde bir sonraki sayfayı açıyor, ilerliyordum. Ne kadar bu olağan gözükse
de benim bu tabii mutluluğumun kaynağıydı, ilerlemekti. Aynı sayfaları
çeviriyor olsaydım katiyen böylesine bir mutluluk benim yüzüme bakmazdı. Ya da
aynı kitabı ikinci kere okusaydım da bu mutlululuğa erişemezdim. Bu farkındalık
bence çok acımasız ve maslov’un piramidindiyle alakası dahi yok. Ben kendimi başarmıyordum,
ben sadece bir kitapta ilerliyorum ve bu ilermenin sonucu benim umurumda bile
değil, benim ruhumu heyecanlandıran tek unsur; ilerlemeydi.
Niche bana inanılmaz ürkütücü gelmiştir, tanrıyı filan
öldürüyor, inandığımız ve içinde rahatlık bulduğumuz geleneklerin mutlak
olmadığını söylüyor. Ne kadar haklı bilmiyorum ama bu kitabı okurken ve
ilerleme hakkında derin tefekkürlerin içerisinde kaybolurken niche bana
şaşırtıcı bir biçimde ışık tutmuştu. Niche insan ruhunun doyması için
ilerlemeye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Bu orijinal ve acımasız bir gerçeğe ışık
tutan bir fikir değil, herkesin halihazırda bildiği sıkıcı bir hakikat. Fakat
kitabı okurken, o çocukların sonunu tahayyül etmeye çalışırken kendimi sadece
bu ilerleme sürecinde mutlu bulmuştum. Ben sona ulaşmak istemiyordum, ilerlemek
istiyordum. Niche’nin nazarında ilerlemenin doğasında sona ulaşmak yok, bulunduğun
mevcut konumdan bir sonrakine geçmek var. Bu benim için çok fena ve acımasız
bir farkındalıktı çünkü aklım başıma geldiğinden beri varoluş sebebim bir
şeyleri başarmak sanıyordum. Lise sınavlarından iyi not almak, prestijli bir
üniveristeye yerleşmek ve nihayetinde iyi bir iş sahibi olarak aile kurmak.
Bunların hiçbirinde bana birisi çıkıp da sen sona ulaştığında mutlu
olmayacaksın, ona ulaşmaya çalışırken olacaksın demedi. Ben de mutlu olmayı
unuttum.
Şimdi Bilkent Üniversitesinde okuyorum, belki gelecekte
iyi bir işim ve anlayışlı bir eşim olacak ama mutlu olacak mıyım
bilmiyorum. Bu unsurlar elbet lezzetli
yemekler ve keyifli arkadaşlıklar kadar mutluluk sağlayacak fakat hakiki
mutluluk bana salt ilerlemekten gelecek. Ben belki bir garson olacağım ve
hergün daha farklı bir garson olmak için çabalayacağım. Ay sonu alacağım maaş,
ya da bu maaşla alacağım bir mont beni mutlu etmeyecek, beni mutlu edecek tek
şey, amansız ve durdurak bilmeyen ilerlemek. Bu benim ruhumu yoracak ve
solduracak. Zamanla bitkinleşeceğim ve ilerlemekten sıkılacağı, fakat beni
öylesine kendine bağlayacak ki, ben tamamen tükenene kadar ilerleyeceğim. Bu
farkındalığın acımasızlığı da burada, sanki bir eroin bağımlısı gibi kendimi
yoketmeye ant içmşim, çünkü ancak kendimi yok ederek mutlu olabilirim.
Luiselli, V. (2021). Bana
Sonunu Söyle. Siren Yayınları.
Yorumlar
Yorum Gönder